Benim Hâlim

BENİM HÂLİM

Evet, bizzat ben gazeteciyim; ve Allah’a şükür Tanzimattan beri gelen, menfi tarafından galip ve hakim örnekler arasında, bu milletin ruhuna bağlı ve rüyasına ilişik, sahici, belki de ilk, dünya görüşünün mimarı ve davacısıyım. Müslümanım; müslümanlık çapında hiçbir kıymet ve haysiyet ölçüsü tanımıyorum; bin yıllık şecereye sahip bir Anadolu ailesinden geliyorum… Ve bir zamanlar küfrün, hiçbir şahsa göstermediği medih edebiyatının ithaf edildiği faniyi şahsımda gezdiriyorum.

“BEN, KÜFÜR YOBAZLARININ TABİRİ İLE, MALUM VE MAHUT BİR SOFTA OLARAK İŞE BAŞLADIM. SAF ŞİİR, SAN’AT, EDEBİYAT VE TEFEKKÜR YOLUNDAN GELDİM. BUGÜN SOLCU VE AŞIRI İNKILAPÇI BİR YAYINEVİNİN VE (VARLIK) MECMUASI SAHİBİNİN KALEMİ İLE “BİR MISRAI BİR MİLLETE ŞEREF VERECEK İNSAN…” DİYE GÖSTERİLDİM.”

Malatya hadisesinin Yahudice şişirilme kahramanı Ahmet Emin, “Bir Adam Yaratmak” isimli piyesim oynanırken, o zaman başmuharriri bulunduğu (Tan) gazetesinde benim için dört arşın boyunda bir başmakale yazdı, beni göklere çıkardı ve gazetesinin ileri gelenlerine şöyle dedi:
“-Ne yapsak da bu adama gazetemiz için yazı yazdırabilsek?…”

Bugün, sırf İslâm düşmanlığı uğrunda, bir zamanlar beni metheden dudaklarım ve parmaklarım ateşe sokacak kadar ileriye giden münekkit Nurullah Ataç, devirler boyunca, isim ve şöhretimin başında, yemeden, içmeden, uyumadan, nöbet beklemiştir. O, bugün emrinde çalıştığı Hüseyin Cahit Yalçın’a bir zamanlar şiirimin aleyhinde bir yazı yazdığı için :
“-Sus, ihtiyar ve kokmuş idrak! Sen yeniden ve gerçekten ne anlarsın?”
Diye bağırmıştır.

Yeni bir Türk millî marşı istendiği zaman Çankayalardan mankayalara kadar dolaşıp
“-Bu işi Necip Fazıl’dan başka kimse yapamaz!”

Diye mekik dokuyan Falih Rıfkı Atay’dan tevil bekliyorum.
Bugün beni tanımadığını; ve benim, benim gibilerle -müslümanlarla- beraber bir kampa kapatılmam gerektiğini yazan; fikirsiz, esersiz, irfansız ve şahsiyetsiz esnaf Sedat Simavi, bir zamanlar (7 Gün) mecmuasında adıma destanlar tertiplemişti.

KISACASI, BEN KÜFRÜ FAKA BASTIRMIŞ OLAN ADAMIM!

Onlar bende faka bastılar; ve beni kendilerinin en büyüğü olmak yerine, müslümanlann en küçüğü, fakat kendilerinin en korkunç düşmanı görünce apışıp kaldılar. Ve öteden beri gelen orta malı, pestzinde, malum klişeleri geveler, aşksız ve ruhsuz kaba softa tipinden farkımı düşününce, başlanna bütün dünyalann yıkılacağım sandılar. Zira bende vehmettikleri kabiliyet, istidat, bilgi, irfan, san’at ve ifade değerine nisbetle, bu asırlık davanın ancak benim elimde tehlike belirttiğini ve belirteceğini anladılar.

Onlar, deminki vasıflan ile, öteden beri gelen, orta malı, pestzinde, malum klişeleri geveler, aşksız ve ruhsuz kaba softa tiplerinden korkmazlar; bu insancıkları kolayca bazı vahitlere irca edebilirler. Onlar için tehlike benim, biziz!.. Zira biziz ki, onların sahte dünyalarını, bizzat o sahte dünya içinde yetişmiş, çile doldurmuş, nihayet havasızlıktan patlamış en halis tipler olarak ifşa ve iptal edebiliriz. Biziz ki, bu mukaddes davayı, tamamı ile kanun yolundan, kırçıl sakallar, kazma dişler, dar alınlar, vahşî bakışlar ve kapkara cehaletler elinden alıp, onu, nuranî yüzler, inci dişler, geniş alınlar, derin ve tatlı bakışlar ile ebedi güneşler ikliminde yepyeni bir gençliğe teslim edebilir, yepyeni bir vecd ve aşk nesline devredebiliriz. Ya sonra ne olur; ne olur bu adamların halleri, dünyaları, inkılâpları, sahte reçeteleri, yalancı ilimleri, kalpazan san’atları, zinaları, içkileri, kumarları, dalavereleri, hırsızlıkları, ticaretleri, istismarları, herşeyleri, herşeyleri???..

(Müdafaalarım, Büyük Doğu Yayınları, 7. baskı / s.94-95-96)

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.