Büyük Doğu’ların Çıkarılışı Ve Üstad
BÜYÜK DOĞU’LARIN ÇIKARILIŞI VE ÜSTAD
1965 Büyük Doğu’ların çıkarılmasında, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’e yardımcı oluyordum. İdarehanede, matbaada…
Gedikpaşa’daki idarehanenin zemininin beyaz muşamba ile kaplatmıştık. Üstad muşambanın temiz olmasını istiyordu. Ben de elimden geldiği kadar temizliğe dikkat ediyordum. Dışarıdan gelenlerin, mutlaka kapıdaki paspasa ayağını silmesini, bundan sonra idarehaneye girmesini istiyordu, Üstad… Birçok kimse ayağını paspasa temizlemeden idarehaneye giriyordu. Üstad bu kimseleri kapıya gönderiyor; ayağını paspasa sildikten sonra içeri kabul ediyordu. Tabiî bu arada, epeyce de azar yiyorlardı.
Üstad mecmuanın baskıya hazırlanması için, büyük gayret sarfediyordu. A’dan Z’ye her şeyi kendisi hazırlıyordu. Yazı yazılması yanında, gazetenin mizanpajı ile de ilgileniyordu. Gazetenin baskıya hazırlanması için, sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar çalışıyordu. Çoğu zaman da sabahlara kadar meşgul oluyordu. Birçok geceler, bir kanepe üzerinde birkaç saat uyuduktan sonra, yine aynı şevkle çalışmaya devam ederdi. Gazetenin çıkarılma zamanında, çok sinirli oluyordu. Bazen de çok uysal… Bu zaman yeni bir buluş, yeni bir fikirle, karşımızda görüyorduk.
Üstad randevularına sadıktı. Randevusuna hiç gelmediğini hatırlamıyorum. Bazen ulaşım vasıtalarının, zamanında kalkmaması sebebiyle 5-10 dakika geç kalabilirdi. Bu sebeple, Üstad’la randevulaşıp da gelmeyenler. Üstad tarafından azarlanırlardı.
Bu sıralar Üstad bir yandan mecmuayı hazırlıyor, bir yandan da meşhur konferanslarını hazırlıyordu. Hatırladığım kadarı ile “Mehmetçik”, “Mehmet Akif, “İman ve Aksiyon”, “Yolumuz, Hâlimiz, Çaremiz” konferansları bu sıraların eserleridir. Üstad bütün bunlan hazırlıyor, ama yorgunluk ve yılgınlık eseri göstermiyordu.
Mecmuada çıkan yazıların tashihini Kayserili arkadaşlarımla beraber yapıyorduk. Hiç unutmam, Üstad “mâna” kelimesinin yazılışına önem veriyordu. “Mâna” şeklinde yazılmasının doğru olduğunu söylüyordu. Biz de kelimenin, bu şekli ile tashihten geçmesine dikkat ediyorduk. Bir defasında mecmuanın baş sayfasında “Mâna” kelimesi vardı, ama tashihten “Mânâ” şeklinde geçmişti. Gazete basılmış, basım yarıyı geçmişti, ben yanlışlığın farkına vardım. Yazıyı düzelttim ve azarlanmaktan kurtulmuştum. Bir defasında da bir Yunan filozofunun resmi ters çıkmıştı.
Mecmua baskıdan çıktıktan sonra, her pazar günü, Üstad’a mecmuadan bir numuneyi Ethem Efendi’deki evine götürürdüm. Her defasında, beni yemeğe alıkoyardı. Bazen arkadaşlarla birlikte giderdik, bu sefer hepimizi yemeğe kordu. Ben Üstad’ın kendisini ziyarete gelen bir kimseye ikramda bulunmadığını hatırlamam. Her gelen kimseye mutlaka bir şeyler ikram ederdi. Hatta kendisine ve evine harcayacak parası olmadığı zamanda, yakınlarına ikramda bulunurdu. Müsrif mi? Eli açık mı? dersiniz. Bence başkaları paraya esir olmuştur, ama Üstad parayı esaretine almıştır.
1965 Büyük Doğu’ları 10 sayı mı, 20 sayı mı çıktı bilmiyorum. İadeleri Muammer Topbaş’ın deposunda biriktirdik. Yüzlerce, binlerce, bir depo dolusu mecmua… Bizim arkadaşlar bu mecmuaları, iyi bir şekilde değerlendirmek ve saklamak istiyorduk. O zaman hepimiz talebe idik, maddi imkanlarımız yoktu. Hiç unutmuyorum ve halen acı ile hatırlarım. Üstad bu iadeleri, parası olmadığı bir zamanda bir Yahudiye 3000 lira bedelle sattı. Halen içimde bir uktedir.
Büyük Üstada Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Nur içinde yatsın…
ALİ GENGEÇ
Kültür ve Sanat (Özel Sayı) Temmuz – Ağustos 1983, Sayı: 28-29, s. 12-13