Kavga
KAVGA
Saptığım sokak beni Yenipostanenin önüne çıkardı. Oradan Babıâli’ye geçeceğim.
Daha Yenipostanenin önüne çıkmadan müthiş bir haykırışma… İki adım attım ve gördüm… İki kişi, birbiriyle avaz avaz çekişmekte… Ezelî manzara… Karşılıklı horozlaşmış, enseleri kabarmış bir polisle bir şoför… Erkek hançerelerinin son kuvvetiyle fırlatılan ses bombaları:
– Ne hakkın var bana böyle bağırmaya, bay polis?.
-Sana burada beklenmez diyorum!.
-Vergi borcumu ödemeye geldim. Arabamı haczedecekler!.
-Orası beni alâkadar etmez. Çek arabanı!.
-Canım, çekip de nereye götüreyim? Görmüyor musun etrafı!. Hem vezne kapanacak nerdeyse!.
-Çek diyorum sana arabanı!
-Bağırma, bağırma!. Hepimiz bu toprağın çocuğuyuz, anam!.
-Sana sus diyorum, kes sesini!.
Eski tablo; hiçbir yeniliği yok. Haklı olduğuna tam inanamadığımız bir polisle, biraz sıkışır sıkışmaz “vatan, millet, cumhuriyet, hak” diye geveleyen şirret bir mizaç arasındaki kapışma levhası…
Fakat mühim olan kavga değil de, kavganın muhit üzerinde bıraktığı tesir…
Yenipostanenin önündeki kaldırım tamir edildiği için orada bir sürü amele çalışmakta… Her amele, işini bırakmış ya kazmasına, ya küreğine, ya kum çuvalına dayanmış, kavgayı seyrediyor. Amele kavgayı seyrediyor, başlarındaki ustabaşı, mühendis ve müteahhit kavgayı seyrediyor. Mübaşir, hâkim, posta müvezziî, tahsildar, kavgayı seyrediyor. Zarf kâğıt satıcısı, kartpostalcı, potin boyacısı, simitçi, kavgayı seyrediyor. Dükkânlarından dışarı vurmuş, kırtasiyeci, kitapçı, şerbetçi, terzi, sütçü, şekerci, kavgayı seyrediyor. Binaların ikinci katından, dişçi, dava vekili, sigorta memuru, doktor, tüccar kavgayı seyrediyor. Bir sürü şoför, arabalarını kavga çevresinin etrafına dizmiş, kavgayı seyrediyor; bir sürü polis kavga çevresinin etrafında halkalanmış, kavgayı seyrediyor. Çeneler düşük, gözler sabit, yüzler zevk ve alâka dolu…
-Bağırma, bağırma!. Hepimiz bu toprağın çocuğuyuz, anam!.
-Sana sus diyorum, kes sesini!.
Yürüdüm ve hazin hazin düşündüm:
Acaba biz muharrirler, adi bir sokak kavgasının cazibesi ayarında halka tesir edici bir iktidar sahibi miyiz?. Acaba biz muharrirler, aramızda anlaşsak da, fikirlerimizi sokaklarda birbirimizle kavga ederek ortaya atsak, yaman bir telkin kabiliyetine varmış olmaz mıydık?.
Kendi kendime:
Hayır, hayır!. Halk hilemizi sezince kavgamıza bile metelik vermez ve hemen dağılıp giderdi.
15 Ağustos 1940
(İstanbul’a Hasret, Büyük Doğu Yayınları, 1. Baskı / s. 105-106)